28 Kasım 2013 Perşembe

Renkler ve Desenler


Size gardırobunuzdaki en önemli parçayı sorduklarında vermeniz gereken tek bir cevap var. Özgüven.
Kendi tarzınız mutlaka olmalı, etrafınızdaki insanları gözlemlemelisiniz, dönemin eğilimlerini hiç değilse genel hatlarıyla bilmelisiniz gibi birçok yorum duyabilirsiniz ama aslında önemli olan şey içinde olduğunuz kıyafetle kendinize güvenebilmektir.
                Şimdi sonbaharla ilgili konuşmak gerekirse unutmamamız gereken ilk şey renkler olmalı.
Ruh halimizdeki dalgalanmalar yüzünden zaman zaman grilere gömülmek isteyebiliriz, aman.
Bu yaz renkler ve desenler çok modaydı ve cesurca da kullanıldı.
Eylül ayındaki New York, Londra ve Milano moda haftalarında da gördük ki 2014’de sıkça karşılaşacağız bu görüntülerle.
Öyleyse sonbahar ve kışta neden duralım? Bildiğiniz üzere özgüven, bu sezon her zamankinden de moda ve mükemmel uyum öncelikle fark edilir olmaktan geçiyor.
Renkleri kullanırken kırılamayan bir tabu dışında neredeyse her şeyi yapmakta özgürsünüz. Benim renk aileleri diye adlandırdığım renk grupları var ve kıyafetlerimi seçerken ailelerin dışına çıkmamaya özen gösteriyorum. İtalyanların dediği gibi İyi dostlarla iyi bir aile sofrasında asla yaşlanmazsınız.
Siyah ile laciverti karıştırmak.
Siyahın koyu olması, lacivertin içindeki kırmızı yoğunluğu birleştiğinde adeta gözümüze iğne batmış gibi oluyor. Bu yüzden ben, ana bir öge seçerek (genelde pantolon olur) aksesuarlarıma kadar aynı grup içerisinde kalmayı tercih ederim.
Örneğin beni lacivert bir pantolon ve siyah bir gömlek ile muhtemelen hiçbir zaman göremeyeceksiniz. Bu noktada Jean için bir parantez açmalıyız. Modanın bittiği yerde Jean başladığı için onlarla her şeyi yapabilirsiniz.
Neyse,
Lacivert pantolon ile kremler, açık kahveler ve yeşiller rahatlıkla kullanılabilir. Miktara dikkat ederek bordolarla harikalar yaratabilirsiniz.
Siyah bir pantolonla ise griler ve beyazlara ek olarak neon renklere gitmelisiniz.
Karışık ve canlı renklerden oluşan hırkalar, t shirt ve gömlekler dolabınızın günü kurtaran parçaları. Basic parçalarla kombinleyip dışarı mutlu mutlu çıkabilirsiniz. Eksiğiniz varsa mutlaka edinin.
                Son bir not olarak, karışık renklilerden çok hoşlanmıyorsanız büyük büyük parçalardan oluşan 2-3 renkli üstleri tercih edin. Şu anda bebe mavisi ve pembesi çok moda. İş, desenleri birlikte kullanmaya gelince, orada olay biraz karışık hale geliyor, onu da sonra anlatırım.

 Teşekkürler.



19 Haziran 2013 Çarşamba

Durmak

Bilimin Kabul Etmediğini Kabul Eden Ülke Türkiye.

Durmak.
Durmak bir eylem değildir. Aksine eylemsizliğin bir sonucudur. Hatta olası en büyük sonucudur.
        Dünya dönerken hiç birimiz duruyor olmayız gibi yorumlar da olabilir ancak hayatımızı büyük ölçüde ezoterik olarak yaşadığımız dünyamızda, genel geçer bir dünya algısından ziyade, algıladığımız, etkileştiğimiz dünyayı göz önünde bulundurursak gerçekten duruyor oluruz. İşte o zaman durmak, bir eylem olmaz. İşte o zaman durmak eylemsizliktir, durmak suç işlememektir. Durmak, durmayarak yanılgıya düşenleri kelime veya mimik kullanmadan eleştirmektir. Durmak zararsız olmasına rağmen, bu günlerde zarar görmek demektir. Gizli bir ajandası yoktur, hedeflediği bir emel yoktur. Tek zamanlıdır. Aslında hiç bir zaman "duruyor" olmazsınız. Deviniminiz azalır ve son olarak durursunuz. Bir kısmın zihinsel aktiviteleri gibi. Hiç sorgulamayan, güdülmekten duramayanlar gibi.
Bu yüzden durmak bir eylem değildir, otlamaya çıkarılanlara bir eleştiridir sadece...
Hiç bir zaman anlayamayacak olsalar da...


What science doesn't accept, Türkiye Does.

To Stand.
To Stand is not an action. On the contrary it is a result of inertia. It is even the biggest conclusive act of inertia possible. There may be comments like while the earth is revolving, none of us can't just stand. However, in a world which we live our lives mostly in an esoteric way, if We consider things we sense and interact not the common world perception, then we really do stand. This is the time that "to stand" is not an action. This is the time that it is basicly the definition of inertia. it is the time that standing is not to commit a crime. To stand is, criticizing the ones who are mistaken as a reason of to stand not, without using any words or jestures.
Although to stand is harmless, nowadays it means to get damaged. It has no secret agenda, no purposes targeted. To stand is a non-continous verb. Actually you can never be "standing" (as in staying still, not like fighting four your rights). Your kinesis decreases and as a conclusion of negative acceleration, you stop and Stand.  Like some peoples mental activity. Like the people who are not questioning. Who can not just stand without a lead of a shepard.
This is why "to stand" is not an action. It is just a criticism to the people who are out at grass to be fed...
A criticism for the people who are never going to understand...

F.S.A

13 Mart 2013 Çarşamba

Kapalı Kutu


05.03.2013
Saat:  00.39

Kapalı Kutu

Kapalı bir kutu. Kapalılaşan bir kutu adeta insan. İlk başta bir küpün açık hali gibi çarpık şekli, içi dışı, üstü başı gözüken, 2 boyut sadeliğinde. Sonrasında kendinden sakladıklarını dünya görmesin, dünyadan sakladıklarını da kimse bilmesin diye cana gelen, dikleşip küpleşen, içine kapanan bir kutu insan.
Şeffaflaştıkça hafifleyen,  daha açık ama daha kırılgan olan, iç dünyasına ışığı almak için şeffaflaştıkça, içine kiri, pisi, gerçeği de alan. Korktukça derisi kalınlaşan, derisi kalınlaştıkça içerinin karanlığından korkan bir kararsızlık kümesi insan.
Bir kararsızlık kümesi insan.
Küstahça “en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir” derken bundan bile emin olmayan bir insan.
Aslı gri olup, ışığın geldiği taraftan beyaz, karanlıkta siyah gözüken, kamuflajı çözmüş de sebebini çözememiş bir varlık insan.
Düşünce hantalı, Hareket için fiziğin yasalarını değil de, koyunun yasalarını benimsemiş bir yaratık.
Düşünmek paraylaymış, sanki düşüneceğine doğal gaz alabilecekmiş gibi davranan ve bunun farkında olmayan.
Bir sonuç beklemeden sevemez olmuş, alış verişin adını sevmek sanmış. Sevmenin tekil olduğunu bilememiş. Sevişmenin işteş bir eylem değil de ayıp olduğu öğretilmiş. Koşuşmak çocukça, söyleşi büyük adam işi, sevişmek ayıp.
Yozlaşmış, yozlaştırılmış insan. Pamuk olunca kirletilmiş, yıpratılmış da, kirpi olunca dokunulmaz olmuş, dokunulmazlığın “dokunulmamak” olduğunu farketmeden.
 Dışı sertleştikçe içi gevrekleşmiş. Bükülmez olmuş, kırılır olmuş sertliği maharet sanırken. Hissetmek olmasını en önemli şeyin bu hayatta, sanki bir dilenciymişçesine görmezden gelmiş. Tek tük hissedişleri sadaka değerinde.  
Kendi lanetinde boğulmuş insan, acı çekmemek için acı çekemez olmuş. Acının da mutluluk kadar bu hayatta insan için olduğunu unutmuş. Boğulmamak için, ölmeyi tercih etmiş. Halbuki nefesin sadece alınamayacağını, verilmesi de gerektiğini hatırlaması yeterliymiş lanetten çıkmak için. Olmamış.
Olmamış…